DİNİ SÖYLEMLER VE ÇELİŞKİLER

En çok konuştuğumuz konulardan biri çoğunluk dindarların Peygamber dönemini överken, kendilerinin lüks içinde yaşamak istemeleri ve ellerine imkân geçtiğinde dinle ilgisiz toplumlara benzer şekilde yaşamaları..

Bu tartışma konusunun merkezine de genellikle Diyanet ve İslamcılıkla nitelendirilen iktidar konulmakta ve bunlar üzerinden çeşitli örnekler verilmekte.

Bu örnekleri verenler haksız da değiller!

Öyle ya; bir insan başkasına tavsiye ettiklerine neden uymaz?

Bunun nedenlerine gelince: dindarlar varlıklarının ancak devlet gücüyle korunabileceğine inanıyorlar ve o nedenle gücü elinde bulunduran devlete hakim olmayı en önemli araç olarak görüyorlar.

Zira, tarih göstermiştir ki güç olmayınca, varlık da olmuyor. Güç ise, gücün toplandığı yer olan devlete hakim olmaktan geçiyor.

Modern, seküler bir devlette yaşayan dindarların ( veya varlıklarına yönelme endişesi taşıyan düşünce gruplarının) devlete hakim olabilmeleri ise iktidardan geçiyor.

Herhangi bir düşüncenin devleti yönetmek üzere iktidara talip olması halinde ise öncelikli olarak mevcut sistemi geliştirme vaadinde bulunması gerekmekte. Düşünceleri nedeniyle devletin ideolojisiyle çatışanların iktidar olabilmeleri oldukça zor, hatta imkansız.

O nedenle; geliştirmeci vaatlerle iktidara gelenler yürüyen sisteme uyumlu davranmak zorundalar.

Bu durum, inancı ve düşüncesi ne olursa olsun kişiyi, diğerleriyle aynileşmeye zorluyor.

Böylece, farklı düşünce sahipleri varlıkları için güvence gördükleri iktidar gücünü elinde tutma adına sisteme ayak uydururken, diğer yandan da daha önce savundukları temel düşüncelere sahip çıkmak zorundalar. Aksi halde bu gibi kişiler öz düşüncelerini, inançlarını reddetmiş olurlar. Bu tablo nedeniyle savunulanla, yaşanılan arasında zıtlık oluşmakta ve haliyle çeşitli eleştiriler ortaya çıkmakta.

Dindarlar, bu paradoksun devletin islamileştirilmesiyle ortadan kaldırılacağını savunmaktalar. Aslında bu tür görüşlerle önerdikleri şey modern hayatı dışlamaktan başka bir şey değil!

Sekülarizm, demokrasi, çoğulculuk ve kapitalizmin kurallarıyla bütünleşik bir yapılanma. Onu ortadan kaldırdığınızda her şeyi yeniden dizayn etmek zorundasınız.

O nedenle seküler sistem içerisinde böylesi bir ikilemin, söylemle, eylem arasında doğal bir zıtlığın kaçınılmazlığını kabul etmek gerek.

Batıda sekülarizmi doğuran da bu çelişkilerin derinleşmesiydi.

Çelişkiler zamanla temelden redde ve çatışmaya dönüştü ve sonuçta din bir safra gibi sistemin dışına atıldı..

Bu konular böyle birkaç paragrafla değerlendirilebilecek türden konular değil, bu gibi konuları açıkça ele alıp irdeleyen fazlaca bir eser de yok. Birkaç ilahiyatçı,sosyolog hariç bu tip konulara değinen yok.

Dini olsun, olmasın kapitalizm dışındaki ideolojilerin demokrasi karşısında tutunabilme güçleri yok. İşte, koca SSCB onca gücüne rağmen kapitalizme karşı tutunacak bir sistem kuramadı, bir asır dayanamayıp çöktü..

Sormak gerek; İslam ve demokrasi ilişkisini sağlıklı bir zemine oturtamayan görüşlerin geleceği olabilir mi?

İslamın doğduğu coğrafyaya ve zamana mahkum edilen düşüncelerin evrensel ölçekte bir yerinin olabileceğini iddia etmek ne derece mantıklı olabilir?

Öncelikli sorunumuz; inançların özünü koruyacak günümüz demokrasilerini aşkın bir düşünce sistematiği geliştirmektir..

HABER BİLGİLERİ
Bu haber 06 Haziran 2024, 18:35 tarihinde Genel, Köşe Yazarları, Küçük Manşetler, Yazar 2 kategorisinde yayınlandı.
OKUNMA
Bu Haber 152 Kez Okunmuş..
PAYLAŞ
facebook Twitter Frienfeed Twitter Google
ETİKETLER
YORUM YAZIN

İsim :

E-posta:

WebSite:

Benzer Haberler
MbTasarıM
MUHLAMA KARADENİZ MUTFAĞI
Yazarlarımız
KARADENİZ VİRA FACEBOOK
Resim Galerisi
PUAN DURUMU