Hemen hemen her işimizde gerçekle asla bağdaşmayan bir tutum takınıyoruz. Sonrasında “olması gereken” elimizden kayıp gidiyor. Kaybeden hem devlet, hem de çoğunlukla halkımız oluyor.
Değerli Arkadaşım eski kent konseyi başkanı Sayın Hamit TURNA bir köşe yazıma yazdığı yorumda: “Sahip çıkamadık! Bizim mahallede adımın verildiği bir kaya vardı, denizkızı kayası vardı, Naciye abanın kayası vardı, balık kayası vardı, patikaya vardı, kanlıkaya vardı. Kışın koylara çekilmiş takalar vardı. Kıyıdan denizin içindeki balıkları görürdük! Sahip çıkamadık.” Diye yazdı. Bir cümlede bir dizi hikaye fırlattı önümüze. Görebilene aşk olsun.
Bir toplum hikayelerini destanlarını yazdığı yerleri kaybederse her bir şeyini kaybeder. Hiçbir değeri, değer yargısı kalmadığı için o diyarı terk edip bambaşka hikayeler peşine koşmak için elden ele dolaşır. Bu afat demektir, yıkım demektir bir bakıma!
Zor bir coğrafyada kilometre kareye en fazla nüfusa sahip ilimizde en
temel altyapı yatırımlarını gerçekleştirmede sıkıntılar yaşıyoruz.
Ulaşımda dağlar taşlar deliniyor, taşınıyor, yer değiştiriyor ve yeni yeni mekanları elde etmek için bazı değerlerimizden vaz geçmek zorunda kalıyoruz. Bu işler yapılırken duyarlılık gösterenlere ne dediğine bakmadan karşı çıkıyoruz, kısa anlatımıyla “yatırımlara karşı çıkıyor” yaftasını yapıştırıyoruz. Çoğu kez devlet görevini yerine getirmezken, duyarlılık gösterenler de çoğunlukla ideolojik davranıyor.
Bu karmaşada gerçek manada doğasına sahip çıkmak isteyen duyarlı insanlara
suçlu gözüyle bakıyoruz. Olayın bütün gerçeklerini kaçırıyor, ayrıntılarda kaybolup gidiyoruz.
Lojistik Liman yapılacak. 16 milyon ton deniz suyuna dayanıklı taş lazım. Başka türlü bu işi başarmanın yolu yok. Yapılan araştırmalar sonucunda o miktar taşın temin edileceği taş ocağı alanı kamulaştırılmadan önce arazi sahipleri, çevre sakinleri bilgilendirilmeden, gerekçeleri ile birlikte bunun bir zorunluluk olduğu anlatılmadan, çevreye vereceği zararların minimize edileceği anlatılmadan, rehabilitasyonun mutlaka sağlanacağı, yani ocak alanı iş bittikten sonra yeşillendirileceği ve doğaya verilen zarar en aza indirileceği garantisi verilmeden paldır küldür iş makinaları ile işe başlamak suçtur, vebaldir. Devletin bu yanlışına haklı olarak karşı çıkanlar seslerini duyuramazken ideoloji bezirganları halkın bu haklı tepkilerimi malzeme yapıp alınacak hizmeti engelleme fırsatını bulmuş oluyorlar.
Köylerin, köylülerin etkilenmesi beklenen çalışmada yöre halkının tepki vermesi kadar doğal birşey olamaz. Onların doğada oluşacak kaçınılmaz tahribatlar karşısında tepkileri çok değerlidir, fakat işi esas amacından saptıran yukarıda da belirttiğim ideolojik yaklaşımlar yatırımın yapılmasına bir şekilde engel oluyor.
Doğrular ve yanlışlar at başı gidemez. Doğru bir tanedir ve karşılığı ille de yanlış yapmak değildir.
Açılacak taş ocağının ön bilgilendirilmesi neden zamanında yapılmadı? Neden o alanı mümkün oluğu kadar aslına döndürmek için titiz bir çalışma yapılacağı garantisi verilmedi zamanında?
Devlet rast gele başlarsa bu eksiği gören yatırım düşmanı bilinen çevrelerin bildik davranışları sergilerler, bu her zaman yaşadığımız kısır döngüdür. Duyarlı olanları sesi kaybolup gidiyor, aykırı sesler aklımızı başımızdan alıyor. Yani, anarşi her şeye hakim oluyor.
Yazıktır, zamana, paraya ve doğaya, en önemlisi insanımıza!..
Metin TOPÇU
4.5.2021- Çekmeköy