Çay yüz binlere insanın geçim kaynağı. Artvin, Trabzon, Giresun ve Ordu’nun çaycılığımızda payı % 35, Geri kalan rekolte % 65’le Rize’de.
Bu şu demek: Rize Türkiye’yi dünya çay üretiminde 5. sıraya taşıyan çok önemli ve nadide bir vilayet. Ekvator kuşağında yetişen bir ürün Rize topraklarında hayat bulmuş, 60 senedir vaz geçilemez bir şekilde bu topraklarda filizlenmiştir.
Dünyada 5. inci olduğumuz üretim miktarı yaklaşık olarak 240-260 bin ton kuru çaya tekabül etmektedir. Muazzam bir miktar. Türkiye’nin en küçük ili dünyada en çok çay tüketen Türk milletinin ihtiyacını 60 senedir karşılıyor. Milyarlarca paranın ülke dışına çıkmasını önlüyor. Başkaca yetişmesi mümkün hiçbir ürünün marjinal faydası yeşil çay nimetine ulaşamaz. Karadeniz’i, Rize’yi vatan yapan çay, tüketicilerimizin de güvenle yudumlayabildiği bir büyük nimet.
Sorunları yıllardır artarak devam ediyor. Gelişmemiş ülkelerde yetişen çay giderek gelir olmaktan çıkmaktadır. Bunun sebepleri arasında gelişen ülkemizin bu sektöre yüklediği maliyetlerdir. Dünya ile rekabet şansımız koskocaman bir sıfırdır.
Milli geliri 500-1500 arasında olan ülkelerle bu maliyetlerle rekabet etmek imkânsızdır. Uygulamada olan sistemle mümkün değildir. Çünkü fiyat ve kalitede ister istemez en alt düzeyi seçmişiz. Bugüne kadar uygulanan tedbirler bu engeli aşmaya dünyada marka olmaya yetmemiş, aksine 1965-1970 yıllarında elde ettiğimiz kalite değerlerinin çok altına kalmışız.
Baş sebep yine maliyetler. Bu açmaz aşılmaz mı? Türkiye katma değeri çok yüksek kaliteli çay üretemez mi? Üreticisini daha çok kazandıramaz mı?
Bu soruların cevabı maalesef kocaman bir sıfırdır.
Ne yapmak lazım? Açmazlar nedir?
Bir kere en başta yaş çayı mutlaka evsafına uygun bir şekilde mübayaa etmeliyiz. Bugün satılan çayın gerçek değeri 8-12 TL aralığındadır. Kimse 3.4 liyara sattım demesin. Bunun özeli resmisi yok. Bir ürün normu vardır ve buna kesinlikle uyulması gerekir. Bir dekardan alınması gereken miktar dünyada neyse bizde de o kadar olmalıdır. Bu noktada hemen başka bir açmaz karşımıza çıkacaktır.
Kaliteli hammadde almaya kalktığımızda üreticinin kaybı 2/3 tür. Yani 1.300- 1.500 bin ton tahmin edilen rekolte 433 bin – 500 bin tona düşecektir. Buda Türkiye’nin bugün tükettiği çayın % 33-35 idir.
Yanı kişi başına 3.5 kg olan Türk tüketicisinin yıllık çay ihtiyacını dışardan ithalat yapmak suretiyle ikame edeceksiniz.
Çember daralıyor. Açmazlar karşımıza çözümsüz birer problem olarak dikiliyor. Üretim düştü: Üreticinin kaybını önleyen bir sitem. Tüketenin ihtiyacını karşılayan bir sistem! Hiçbir model rafta satılmıyor. Çözümü uzmanlar bulacak. Dünya şartlarını bilecek, yerimizi konumumuzu belirleyecek, çıkan sonucu uygulayacak.
Fiyatta ve kalitede en alt düzeyde olan çay meselesini ayağa kaldırmak mümkün müdür? Birinci şart üreticinin durumudur. Bugün uygulanan sistemde üreticinin satma derdinden başka bir sorunu yoktur. Aynı iklim kuşağında olan vilayetlerin çay bölgeleri toplama periyodunu uzun bir zamana yaymaya müsaade etmemektedir. Toplam maksimum 30 günde ürün toplanıp işlenmesi lazım. Bunu biraz daha uzun zamana yaymak yukarıda bahsettik maliyetlerle, evsafa uygunlukla, fiyatla alakalı bir durumdur. Kaliteli hammadde almaya kalktığınızda üreticinin kaybını önleyen bir fiyat belirlemeniz lazım. Bunu rekabet ortamında yapamazsınız. Yaparsanız fiyatta düşer, kalitede bozulur.
Özle sektör bir vakadır çay sanayiinde. Yani vaz geçilmezidir. Toplam üretim kapasitesi kullanılsa ÇAYKUR dan fazladır. Bu demek oluyor ki en az 18000 ton / gün kapasite vardır. Fakat kullanılan kapasite tahminen 13.000 14.000 bin tondur. Birinci sürgünde 600 bin ton alınacağı varsayılırsa/ 30 gün 20 bin ton günlük alım. Eğer bunu 20 güne sıkıştırmaya kalkarsanız 600/ 20 gün= 30000 ton/gün eder ki buna hiçbir kapasite cevap vermez. Kontenjan uygulaması kaçınılmazdır.
Özel fabrikaları bir çatı altına toplamak, üretim bantlarını standart hale getirmek bir mesele, onların hammadde ihtiyaçlarını karşılamak bir başka mesele, o paraların geri dönüşlerini sağlamak çok büyük meseledir ama uygulanamaz değildir. Çay sanayini kahvehane önlerinden yönetmeye kalkanlar, “çayı kontrol eden eksperi bana bildirin” diyenler, ne gelirse bakmadan alanlar, günlük alımlara mantıklı sınırlama getiremeyenler bu işi düzeltemez.
Üreticiyi tarlaya erkenden sokacak bir sistem geliştirilmedir. Ürünün toplama periyodunu en az 45 güne çıkarmak gerekmektedir. Çaylık alanların toplanmasını 45 güne yaymak bu coğrafyada bu sitemle mümkün değildir.
Tek bir şartı var. Tek bir çıkar yol var. Ya ihtiyacımız olan miktarı bu sistemle toplayıp teslim edeceğiz, kalitesine fiyatına razı olacağız, ya da katma değeri çok yüksek bir bant seçip tamamını ihraç edecek, o miktarın üç katını da ithal edip tüketicinin ihtiyacını karşılayacağız.
Bu mücadeleye değip değmediğini uzmanlar hesap edecek. Bizim işimiz değil.
Kalite diyorsan hammadde fiyatını çok yükselteceksin ki mevcut alanlardan elde edilen gelir üreticiyi tatmin etsin. Kaliteli hammaddenin iki duruma sebep olduğunu bileceksin, 1- hammadde fiyatları üretim maliyelerini yükseltecek 2- düşen istihsal ihtiyaca cevap vermeyecek, o miktar çayı dışarıdan ithal edeceksin.
Gördüğünüz gibi denklem bilinmezlerle dolu. Karar vericilerin tüketicinin sağlığını düşünen bir uygulamaya yönelik, üreticinin gelirini artırmaya yönelik yapacağı çok işi var. Çaresiz değiliz. Üretim alanlarını bir o kadar daha artırmak mümkün değildir.
Ya yüksek fiyat yüksek kalite, yada mevcudu korumak: Palyatif çözümler bulmak. Pansuman tedbirlerle günü kurtarmak!
Yapılan zaten budur. Son yıllarda ürünün tamamı alınıyor, bir şekilde işlenip satılıyor çok şükür. Çalışanın üreticinin parası aksamadan ödeniyor her nasıl oluyorsa. 2000 öncesi perişanlıklar şükür ki yaşanmıyor.
En iyisi buna razı olmak!
Metin TOPÇU
4.6.2020 – Ankara