Bir Potin Bir Cüppe Nerede Kaldı Milli İrade

Dağlara buğday serpin Müslüman ülkede kuşlar aç demesinler.” öğretisine sahip bir medeniyetin çocukları olarak, adalet terazimizin omurgasını bir kez daha gözden geçirmek gerekir. Medeniyet tasavvurumuzda hukukun kendisi kadar hukuku uygulayacak merciinin de önemi çok büyüktür.

Ülkemizin demokrasi sınavına bakarsak çok parlak bir tarihimizin olduğunu söyleyemeyiz. Buna neden olan unsurlar arasında bazı mesleklerin kendini ülkenin kurucu mantalitesi olarak görmesi ya da ülkenin kaderinin sadece kendi ellerine bırakılması gerektiği düşüncesi olarak ifade edebiliriz.

Siyasi hayatımıza baktığımız zaman bir dönem potinlerle yapılmak istenen dizayn çabası yerini bazen cüppeye nadiren de muallim ve muallimeye bırakmıştır. Günümüzde yaşanan salgın nedeni ile de spesifik bir olay neticesinde doktorluk mesleğinde olduğu gibi bazı mesleklerde zaman zaman ön plana çıkabilmektedir. Özellikle 15 Temmuz sürecinde polisin imajını düşünürsek, birtakım olaylardan sonra bazı mesleklerin itibarının yükselmesini de doğal kabul edebiliriz. Fakat şu bir akıl tutulmasına neden olacak bir durumdur: Mesleklerin kendi mesleğini bir başka meslek üzerinde hâkim görmesi veya vazgeçilmez olarak addetmesi bir akıl tutulması veya hezeyan olarak görülmelidir.  Kimi zaman bazı mesleklerin ön plana çıkması o mesleğe asla bir ayrıcalık getirmez. Ülkenin içinde var olan her meslek eğer vatana ve millete katma değer katıyorsa onların refahını önemsiyor ve yeterli mücadeleyi yapıyorsa ülke nazarında hepsi aynı derecede önemlidir.

Son günlerde baroların yapısının değiştirilmesi ile ilgili de aynı perspektiften bakacak olursak tartışmayı şu açıdan tahlil etmenin doğru olacağı kanaatini taşımaktayım.

Barolar da bazı odalar ve borsalar gibi kemikleşmiş bir zihniyetin temsilciliğini yapabilmektedir. TÜSİAD nasıl ki siyasete gücü ile geçmişte ayar vermek istediyse birtakım kuruluşlar da organizasyonlarının gücü doğrultusunda bu metodu uygulayabilmektedir. Eğer bu metot demokrasi içerisinde kabul görebiliyorsa aynı şekilde bu yapılara alternatif mekanizmaların kurulması da mübah karşılanmalıdır. Söz konusu yapıların kendi menfilerini merkeze alarak devleti sıkıştırmaya gitmeleri asla kabul edilemez bir davranıştır. Keza bu yapılara dahil olmak isteyen ya da yönetime talip olan kişiler bunu kolay başaramıyorsa kendine yaşam alanı bulabilmek veya söz sahibi olabilmek için başka yapıların içerisinde olabilmelidir. Takdir edeceksiniz ki bu kemikleşen yapıların içeresinde etkili bir pozisyona gelebilmek çok zordur.

Söz konusu çoklu baro anlayışını da bu kapsamda değerlendirebiliriz. Barolar kendilerini milli iradenin üstünde göremez. Aksine milli iradenin tecelli etmesi için aracı rolündedir. Peki, o zaman neyin korkusunu yaşıyorlar. Eğer, işlerini düzgün yapıyorlarsa kendi üyelerinin de sayısı artacaktır. Ama hiçbir şey üretmeyip gücünü millet yerine girift unsurlardan alıyorsa ve bu dokunulmazlığı sürdürmek istiyorsa tabi ki alternatiflerden rahatsız olacaklardır. Teorik olarak baktığımızda söylemeliyiz ki baro gibi birçok odanın da yapısına müdahale edilmelidir. Çünkü bu yapılar gittikçe istişareden uzaklaştıkları gibi kendilerini de milli iradenin üstünde görmektedirler. Bu akıl tutulmasını önlemek için ahlaki ve adil bir müdahale ile bu kurumların yapısı şeffaf hale getirilmelidir. Siyasi iktidarın hamlesini teorik açıdan doğru bulmakla beraber bu yapıların demokratik yapısını güçlendirecek adımların kimse tarafından hiçbir amaca kurban edilmemesi hassasiyetinin de gösterilmesi gerektiğinin altını çizmek gerekir.

Demokrasinin kendi çıkmazlarına belirli ölçüde tahammül edebiliriz ama uygulayıcıların kendi hırsları için kurum ve kuruluşlara yön vermesini millet olarak asla kabul edemeyiz.

Halktan uzaklaşan, kopuk bir görüntü yansıtan hiçbir kurum halkın gözünde kucaklayıcı olamaz. Barolar bu korkularını bir kenara bırakıp çok seslilikten yana tavır göstermelidir. Siyasi hesaplaşmalardan kurtarmak için atılacak her adım taraflı tarafsız herkesi mutlu edecektir.

Devletin, milletin ve bayrağın tek olma düsturu bir meslek için söz konusu olamaz. Bunu ancak hukuk için belirli bir ölçüde kabul edebiliriz. Uygulayıcıları kapsamaz. Hukuk ayrıca insanı yaşatmak ve düzeni sağlamak açısından siyaset üstü kabul edebileceğimiz bir özelliğe sahiptir. Dolayısıyla bunu yapamadığı takdirde yanlı, kirli, şeffaf olmayan bir tutum içerisine gireceğinden değiştirilmesinde hiçbir beis yoktur.

Yasama organı hiçbir kurum ve kuruluşun onayını almadan kanun çıkartma kabiliyetine sahipken baronun kendisini yasamanın önünde tutması da onların tabiri ile hiç hukuki değildir. Yasama organı halk adına bu görevi üstlenmiş ve hukukla da çerçevesini belirlemiştir. Baro bunu ihlal ederek aslında kendi varlığına zarar vermektedir.

Son tahlilde özellikle üye sayısının çok olduğu metropollerde çoklu baro sisteminin hukuk çerçevesinde normal kabul edilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Bu sürece kimse demokrasi ayıbı perspektifinden bakamaz, tam tersine demokrasiye can suyu katma açısından önemli bir müdahale olduğunu söyleyebiliriz.

Baro gibi mesleki örgütlerin hiçbir ideolojinin ve rantın arka bahçesi olmadan veya tetikçiliğini yapmadan ayakta kalabilmelerinin çok sesliliği belirli ilkeler ışığında yaşatabilmekten geçtiğini ifade etmeliyiz.

Başta söylediğimiz hukuka riayet eden ya da çölde kaybolan bir koyunun hesabını üstlenen nitelik ve ahlak sahibi birçok hukukçumuz zaten var. Onlar, Ebuzer gibi kalbinde olanı dilinde, dilinde olanı elinde taşımasını bilenlerdendir. Her platformda adil kalmasını bilen ve hakkı menfaatine asla teslim etmeyen erdemli bir iradeye sahiptir. Onlara selam ederken onların adil düzenine bu milletin ihtiyacı olduğunun altını bir kez daha çizmek gerekir. Onlar cesur oldukça hukuku kamp alanına döndüren cüppelerin esamesi okunmayacaktır.

Son olarak bazı cüppelilere şunu ifade etmek isterim ki: Adaleti siyasetin iradesine teslim ederken, 28 Şubatta sukut içerisindeyken, darbelerde etkin sessizlik yaşayıp yeni iktidarın şakşakçılığını yaparken, bürokrasiye veya kamu adına iş yapılan her yerde sizler liyakate bakmadan iradelere el pençe durup villalarda yaşarken, 15 Temmuz hainlerine sempati dağıtırken adalet anlayışınız neredeydi? Bazılarınızın hukuk terazisi şaşmış yeni düzende kendisine yer seçmekteydi.   Bir hukuk adamı asla ve asla adaleti bir başka iradeye veya metaya feda etmemeli.  Öyle olursa kimse size müdahale edemez, ilkesiz tekliflerde bulunamaz. Siz yeter ki adalete sarılın.  Ama bir kısmınız bunun aksine güçlünün, zenginin, statünün, erkin yanında oldunuz. Hala bazılarınız var ki ehliyetten bir yerde olması, tartışılması gerekirken bu başarısını siyasete borçluyken çıkıp adalet manifestosu yayımlamasın.

Söz konusu hukuk adamları önce siyaset gömleğini çıkarsın, siyasetin onlara verdiği statüden vazgeçsin sonra adalet dağıtsın.

Sizi dürüst olmaya davet ediyorum. Bir koltukta iki karpuz taşımayın. Hangisiyseniz onu taşıyın.

Bir taraftan çıkarlarınıza hala sıkı sıkıya sarılmış statülerinizde ihya oluyorsunuz bir taraftan adaletin keskin yüzü olup manifestolara imza atıyorsunuz.

Önce fazlalıklarınızdan kurtulun sonra Ömer’ leşin …

Taner EROL

01.07.2020

HABER BİLGİLERİ
Bu haber 02 Temmuz 2020, 10:22 tarihinde Köşe Yazarları, Küçük Manşetler, Manşet, Yazar 15 kategorisinde yayınlandı.
OKUNMA
Bu Haber 404 Kez Okunmuş..
PAYLAŞ
facebook Twitter Frienfeed Twitter Google
ETİKETLER
YORUM YAZIN
Benzer Haberler
MbTasarıM
MUHLAMA KARADENİZ MUTFAĞI
Yazarlarımız
KARADENİZ VİRA FACEBOOK
Resim Galerisi
PUAN DURUMU