Yeniden Başlamak-Kendini Tekrarlamak
(Yine…)
Göz alabildiğine maviydi gökyüzü ve bir o kadar maviydi deniz…
Hani avare gezen beyaz bulutlar olmasa, göğü denizden ayırt etmek mümkün olmayacaktı belki de…
Deniz bir suçlu gibi yavaşça kıpırdandı, gece hırçınlığından pişman, sevecen dalgalarla kumsalı okşadı…
Islak kumları avuçlarına doldurdu, ezdi ve ileriye doğru savurdu.
Gözü, nedensizce dalgaların ardı sıra silinen ayak izlerine takıldı…
(Yine…)
O an, önceki bir zamanda, tam da orada, aynı duyguyla, aynı şeyleri yaşamış ve aynı şeyleri düşünmüş olduğu sanrısına kapıldı…
Dejavu dedikleri bu muydu, yoksa hayat mıydı tekrarlanan?
Kim bilir belki de kendisiydi kendini tekrarlayan(!)
Öğrenmişti artık, yaşanmışlıklar sorgulanmazdı…
Sorgulamıyordu da, ama düşünceye mani olamıyordu ki insan…
O yüzden düşündü istemsizce; sevilene adadığı ömrünü…
Sevdiklerini, vazgeçtiklerini, gidenleri, kalanları, uğrayıp geçenleri, hatta itiraf etmese de, nefret ettiklerini düşündü.
Parmaklarının arasından bir su gibi akıp giden yaşamını, iyi yada kötü olsun bir hazineden daha değerli anılarını düşündü…
Kederli olunca geçmek bilmeyen ve mutlu olunca bir anmış gibi geçiveren zamanı düşündü…
(Yine…)
Bir sonbahar, bir kış daha derken, bir bahar daha bitmişti işte…
Dünya aynı hızla dönüyor, güneş aynı sürede doğuyor-batıyor, mevsimler rutininde değişiyordu.
Ama zaman neden eskisinden daha hızlı geçiyordu ve zaman, neden böyle pür telaştı?
Bu yüzden, biraz kırgın, biraz kederli, sordu:
“Nedir bu acelen?”
Bir yanda hızla geçen zaman, diğer yanda değişmek, gelişmek, en önemlisi yeniden başlamak diye bir şey vardı…
Ve o, ilk defa kendini tekrarlamıyordu(!)