O, sonsuz sevgisini, eşsiz şefkatini ve yakın ilgisini hiç esirgemedi çevresindeki insanlardan.
Herkesin derdiyle dertlendi, herkesin acısını ta yüreğinde duydu, herkesin mutluluğuyla mutlandı.
Çocuklarını, akrabalarını, komşularını ve herkesi sevdiği gibi sevdi, o kıraç üzüm bağını da…
Yaşlıydı, gücü yoktu, üstelik yakınlarının rızası da olmuyordu, ama o aldırmadan, her fırsatta gidip asırlık omcaların altını beller, bademlerin, elmaların dibindeki otları temizler, üşenmez, o incecik hortumdan akan cılız suyla saatler boyu ağaçları sulardı.
Üzüm omcaları en az 100 yıllık, badem ağaçları en az 50-60 yıllıktı ve orası onun için çok değerliydi. Çünkü o geçmişine ve hatıralarına sıkı sıkıya bağlıydı. Ve o bağ, anneannesinden, dolayısıyla annesinden kalan en son ve en somut hatıraydı.
Kendisini görmek için Konya’ya her gidişimizde bizi ısrarla o bağa davet eder, mevsimine göre omcalarda bulduğu üzüm cıngıllarını, taze bademleri ya da küçük mayhoş elmaları ikram etmekten büyük mutluluk duyardı.
…
İşte onu meleklerin yanına gönderdiğimiz o acılı gün, kendisini her zaman çok mutlu hissettiği ata yadigârı o bağı son bir kez daha görmek istedim.
Aylardan Mayıstı, İç Anadolu’da çiçeklerin açtığı zamandı. Oysa teyzemin bağına henüz bahar gelmemişti; bakımsızlıktan mı, aylardır onun sevgisinden mahrum kaldığı için mi, bilemem…
O an sanki tüm ağaçlar ve omcalar onun gidişinden haberdar gibiydiler, kurumaya yüz tutmuş, boynu bükük ve mahzundular. Öksüzlük gibi ağır bir hüzün çökmüştü toprağa sanki…
Sağlığında bile ondan başka kimse uğramazken buralara, şimdi kim gelirdi sulamaya, otlarını yolmaya, şu üç-beş cıngıl üzümün yüzüne kim bakardı artık?
Mümkün olsa üzüm omcalarını, elma-badem ağaçlarını kökünden söküp beraberimde getirirdim ya, neyse (!)
Ben de ağaçların dibindeki sürgünlerden köke yakın dalcıklar kopardım, kestim. Toprakla beraber bir poşetin içine yerleştirip üzerine su döktüm.
Derdim onları bahçeme dikmek ve eğer tutarsa, çok sevdiğim teyzemin anısına o bitkileri büyütmekti.
Çevremdekiler, biraz alay ettiler, biraz onay verdiler, ama özellikle “tutmaz!” diye fikir beyan ettiler.
İnat ettim;“Ya tutarsa!” dedim…
5-6 saatlik bir yolculuktan sonra eve gelir gelmez onları bahçeme diktim. Kurumadılar, tuttular(!) Üstelik bir ay kadar sonra yeni sürgünler verdiler, beni inanılmaz mutlu ettiler.
Geçen gün, artık küçük bir fidana dönmeye başlamış elma dalının ucunda bir beyazlık fark ettim, yanına gidince ne göreyim, elma fidanının en ucunda 3-5 tane tomurcuk var, bir de çiçek açmış.
Dikilmesinden 4 ay sonra, üstelik Eylül ayında çiçek veren başka bir elma fidanı var mıdır? Bilmiyorum, ama bunun benim için bir mucize olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca çiçeklerin bu mevsimde meyveye döneceğini de hiç sanmıyorum ama emin olduğum bir şey var ki, teyzem bunu hissediyor ve o çok sevdiği bağından getirilmiş birkaç dalın çok sevdiği yeğeninin bahçesinde yeniden hayat bulacağından emin, huzurla gülümsüyor…
***