Bu aralar hissettiğim eksiklik ve huzursuzluk duygusunun esas nedeninin, uzun bir süredir tek bir kitap okuyamamak ve tek satır yazamamak olduğunu biliyorum aslında…
Biliyorum da, yine de elim kitaba, kâğıda, klavyeye gitmiyor.
(Tadım yok anlayacağınız…)
…
Yalnızlığın en ağır yoksulluk olduğuna ve hayatın insanla zenginleştiğine inanırım, bazen de hayatın insana rağmen ve insandan dolayı yoksullaştığına da…
Eski dostlara sahip çıkmak çok önemli, ama onları yitirmemek adına özveride bulunmak da…
Yıllar geçtikçe insan daha iyi anlıyor ki, sevgi de, saygı da, güven de, vermeyi bilene geri dönüyor ancak.
…
İnsan sosyal bir varlıksa eğer;
Yeni insanlarla, yeni yaşantılarla, yeni ve değişik durumlarla karşılaşmak günlük yaşamın kaçınılmazları.
Sizin hayatınıza da yeni katılan, düşüncenizi, ruhunuzu, yaşamınızı renklendirdiğini hissettiğiniz insanlar oluyordur elbette.
Merak ettim;
Onları koşulsuz katabiliyor musunuz kendi zenginliğinize?
Bir yandan onları tanımaya çalışırken, öte yandan onları ne kadar önemsemeniz gerektiğini anlamaya çalışıyor musunuz siz de?
İnsanı tanımak ve anlamak ne kadar zor…
İyi niyet esassa eğer, anlamaya çalışmak olgunluk ama bilmece gibi olanları çözememek de insanî bir durum galiba…
…
Hiç beklemediğiniz bir anda, aydınlığına inandığınız bir insanın arka yüzünde gizlenen karanlıkla karşılaşsanız siz de şaşırıp kalır mısınız?
Mutlu ve gülen bir yüzün gerisinde saklanan yıkılmışlığı ya da cehennemi fark edince ne yaparsınız pekiyi?
Ne kadar anlamaya, ne kadar yardımcı olmaya çalışırsınız?
Yoksa siz de abartarak içselleştirenlerden misiniz o kişinin çıkmazlarını, sorunlarını?
Bir dost duyarlılığıyla yakınlık göstermeye çalışırken, anlamsızlık duygusunun yakanıza yapıştığı olur mu zaman zaman sizin de?
Ya düşüncelerinizle hissettiklerinizin çeliştiği?
İnsana dair olumsuz duyguları ve olumsuz düşünceleri savurup atabilsek keşke!
Bir defada bilebilsek;
Doğru duygu hangisi, doğru yaklaşım nasıl, doğru mesafe ne kadar, doğru zaman ne zaman, doğru insan nerede?
…