çoktandır uğurlamıyormuşum günü
dağların ardına…
Çoktandır gökten denize saçılan pembe incileri toplamıyormuşum avuç avuç…
Meğer çoktandır yıkamıyormuşum ruhumu,
alı ala karışmış derin sularda,
üstelik akşam yıldızlarını cebime doldurmayı unuta yazmışım ya,
pes!
Şimdi, hemen şuracıkta,
şu çılgın, şu özgür dalgalara bırakmak var yorgun gözlerimi…
Aşağı koyda demir atmış mavi yelkenli, karşıda uykusuzluğa gebe beyaz deniz feneri,
ve
başımın üstünde günün son çığırtkan kuşları…
Yetmez,
kayık tabakta meze, ince belli bardakta rakı,
ağlayan kanun, inleyen keman, şu Kürdili hicazkar şarkı,
bir de
aklımdaki en değerli-en buruk hatıralar!..
…
Eskimiş duyarlılıklar, günbe gün daha acıtır olsa da canımı,
sevgisizlik çoğalsa da bir çığ gibi eksikli yüreklerde,
dilimin ucunda unutulmuş, dilimin ucunda sakınılmış,
dilimin ucunda yarım sözcükler kalmışsa da AŞKA DAİR;
İnadına YAŞAYACAK, inadına ÖZLEYECEK, inadına SEVECEĞİM,
inadına pembe-mavi düşler kuracak,
İnadına çırpacağım vurgun yemiş kanatlarımı SEVDAya!