Ucundan bir tutsam, çorap söküğü gibi gelecek sözcükler gelecek de, bahara yenik düşmemek için direniyorum işte…Yok yok sözcük değil de, sanırım içimde bahar birikti.
Kış mevsiminden kalma şu serin hava, bitmeyen rüzgarlar ve de ne zaman yarılandığını anlamadığım Nisan ayıyla didişiyorum bu aralar.
Sahi sümbüller, laleler ne zaman vedalaştı bahçemle, ne zaman meyveye döndü erik ağacının çiçekleri?
Hangi taşı kaldırsam altından bahar çıkıyor olsa da, başlamadan bitecek bu bahar da biliyorum ve ben şaşırarak bakacağım yine tez geçen baharın ardından…
…
Güneş, yağmur yüklü gri bulutlardan yavaşça sıyrılmaya çalıştı. Bulduğu küçük aralıktan nar ağacının taze yapraklarına ve kırmızı çiçeklerine yerleşti, yansıdı, parladı. Sonra biraz kaçamak, biraz hınzır gülümsedi.
Nisan damlaları gökkuşağının önüne düştü, büyüdü, hızlandı.
Kanatları ıslanmış özgür serçe, panikle uçtu, zeytin ağacının dalları arasına saklandı. İnce uzun yaprakların altında durup tüylerini kabarttı, havalandırdı…Bir yağmura, bir güneşe baktı, ıslanmışlığına aldırmadan yedi renge doğru hızla uçarak gözden kayboldu…
Kıskandım; Uçmasını mı, özgürlüğünü mü?
Bilemem!
…
Neyse, “bahar” dedim de…Kimileri “bahar renktir” der, “Bahar canlılık, bahar güzele dönüşümün müjdecisidir” der.
Kimileri, ”Bahar doğanın gülümsemesi, bahar tazelenme, bahar ille de AŞK mevsimidir” der…
Anlamam!
Bahar, benim karışıklığım- bahar kararsızlığım- bahar ruhumun bedenime isyanıdır.
Bahar, bakir bir sahilde gündoğumu, karlı dağlar ardındaki kızıl günbatımıdır.
Bahar mor erguvanlar, bahar çiğ düşmüş hanımelinin kokusu; bahar erken sabahta penceremde cilveleşen kuşlardır…
Ve bahar benim için- her zaman- beklenmedik bir “Merhaba” dır…
*****