Kalbin kırılabilir ama hayatı dolu dolu yaşamanın tek yoludur”
der, Eric Fromm…
…
Sığ denizlerde yüzmeyi kanıksamış kişi, ayağıyla zemini yoklar sık sık…
Öyle alışmıştır; ”Yere değmek, güveni hissetmek” demektir.
Bilir ki, boyunu aşacak olası bir dalga nefesini keserse, dibe yapacağı hamle, hayatîdir.
Önemli olan, gerektiğinde kolayca suyun üstüne çıkabilmek ve nefes alabilmektir.
Kıyıdan uzaklaşmaksa, ecele davetiye çıkarmaktır, bilir.
O yüzdendir yaşadığı açık deniz korkusu…
(O yüzdendir aŞktan, ihtirastan kaçıŞı ) belki de…
Birçok şeyin anlamını yitirdiği bir zaman diliminde ansızın,
denizin derinliklerini tanımak, anlamak düşerse kişinin yüreğine, tüm geç kalmışlığa rağmen…
Bunun yanında kendini anlamak ve anlamlandırmak/da istiyorsa kişi…
Ve
yabancı sularda soluklanmanın cezp ediciliğine karşın,
ebediyen soluksuz kalma ihtimaline aldırmıyorsa artık!..
Ancak
göze alamadığı en önemli şey;
örselenmek, incinip kırılmaksa halâ!..
…
Rivayet bilinir ya;
“Güneş’e âşık Kardelen, sevdiğini görmek için, buz tutmuş toprağa direnerek, yeryüzüne çıkmayı başarır her defasında ve bu eylemiyle ömrünün ne kadar kısaldığının bilincinde olduğu halde;
”Aslolan anlardır, yaşanan süre önemli değildir!” der ya…
…
Hercaîlik asla semtine uğramadıysa kişinin ama bir gün gözyaşlarından yapacağı gökkuşağını umut ederek kardelen olmayı düşlemeye başladıysa?
Korkuları bertaraf etmenin gizi sevmekse ve o bunun yeni farkına varmışsa?
Ve
Derin ve tutkuyla sevmek,
gerçekten de hayatı dolu dolu yaşamanın tek yoluysa!?
***