Bir Şeb-i Yelda’yı daha uğurladık zifiri karanlıklara!
Uzun gündüzlerden yuvarlanırcasına ay karanlıklarına düştük!
Gecelerin en uzununa hüzünle, acıları yüreğimize gömerek veda ettik…
Yordu gönlümüzü, üşüttü, kaskatı kesildik gri maviliklerin denizlerinde.
“nâr-ı dilden zâhir etsem bir şerer âlem yanar”
(gönlümün ateşinden bir kıvılcım çıkartsam dünya yanar)
Evet dünya yanıyor ama gören yok…
Gören yok şehadetleri mülk-i cihanda…
Zalimlerin iki eli kanda!…
Yine erken battı güneş…
Zemheri ayında uğultular, boranlar fırtınalar kapladı ülkmemin aydınlık
ufuklarını…
Tanrının bu millete yüklediği zor görevlerden birini eda ederken
İnsaniyet adına insanlık adına Mehmed’im toprağı kanıyla ısıtıyor Arap
çöllerinde…
“Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin,
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin.” demiş şair.
Ne desem?…
“Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizârım!”
Yarabbi!..
Gündüzler geceye evrilir, bütün geceler ay karanlıklarından sıyrılır, sabaha
çıkarlar.
Güneşin aydınlık yüzü yürekleri ısıtır, biliyorum…
Anaların yüreğine uğramasın Şeb-İ Yelda’lar.
Güldür dünyanın bütün çocukları, gülsünler yüreğinden, üşümesinler.
Düşmesin hain kurşunlar Mehmed’imin yüreğine!..
Yarabbi!
Sen ulusun, yücesin!
Ülkemizi, dünyamızı aydınlık uzun gündüzlere çıkar, ne olur…
Sevgi ve Saygılarımla…