Anadolu’nun hemen hemen her köşesinden dünyanın mega kenti İstanbul’a milyonlarca insan daha iyi bir hayat sürmek için, eğitim için, yerleşmek için göç ediyor, yerleşiyor.
Şehrin mimari yapısı, şehrin sosyolojik özellikleri, kültürel ve tarihi özellikleri gelen yığınlara bir şeyler anlatır. Bu sayede insanlar belli özellikleri kendine çeker ve değişir.
Fakat“Doğduğumuz şehri terk etmiş olabiliriz. Çok farklı yerlerde yaşamış ve hayatımızı bir gezgin gibi farklı yerlerde geçirmiş de olabiliriz. Ne var ki doğduğumuz yer bizi asla terketmez; o hep peşimizden gelir.” diyorlar!
İşletmemizde onarım işini yapan 50 yaşlarında ustanın kullandığı dil o kadar geldiği yere aitti ki, dayanamadım “falan yerli misin” diye sordum. Aldığım cevap benim için çok ilginç “ memlekete hiç gitmedim” dedi gülerek!
“50 senede eğer bu şehir sana hiçbir şey veremediyse bir yerlerde kusur var” diye geçti aklımdan!
Durakta, toplu taşıma aracı otobüs bekliyorum. Dolmuş tam önümüze, toplu taşıma aracının durağında durdu, gitmedi. Yolcular, arkasından gelen otobüse zar zor binebildiler! Çünkü otobüs diğer araçların güzergâhında durmuş, yolu tıkamıştı! Dolmuş şoförü müşterilerin parasını topladı, aldırış etmeden yoluna devam etti.
“Görüyorsun amca! Bunlar hep böyle. Kimseyi takmıyorlar. Vatandaşa hizmeti engelliyorlar” dedi, kaptan!
İlgilenen yok ki, onlarda onlardan!
Şikâyete gerek yok! Koskocaman şehir belli ki onlara da bir şey vermemiş. Onlar taşıdıklarını o şehre monte etmişler!
Sonuçta doğduğumuz yer bizi terk etmemiş, peşimizden gelmiştir!
Boşuna dememişler;
“Şehir, insanı kendisiyle yüzleştirir.
Şehir, insanı kendi kendisine ulaştırır.
Şehir, insanı kendisine ulaşılabilir kılar veya kendisinden uzaklaştırır.”
Nerde!
Belli ki, şehir, taşınan insanların bilincini daha geniş bir çerçevede etkileyip biçimlendirememiştir!
Selam ve dua ile…
Metin TOPÇU