Toroslar’dan aşağı kıvrıla kıvrıla inen şehirlerarası yol, baharın teslim aldığı yemyeşil ovada sonsuzluğa uzanıyormuş gibi geldi bir an…
İnsan bu duyguyu,sevdiğine kavuşmak için düştüğü o bir türlü bitmek bilmeyen yollarda taşır hani; zamanın geçmediği, kilometrelerin tükenmediği…
Yollardayım…
Yollardayım ama bir anlayabilsem o yolun sonunda kime ulaşabileceğimi!
Aslında, bekleyenimi kaybettiğim o kentte beni özleyen hiç kimse kalmamışken artık, benim bu yollarda ne işim var ki?
Üstelik onun açmayacağı o kapıyı neden çalayım artık, niçin çalayım ki?
Gözlerim ağrılı, gözlerim yapış yapış…
Ya içimdeki öksüzlük, bilmem çoğalır mı yoksa eksilir mi?
…
Hani muhabbetle geçirilecek buluşmalar plânlamıştık seninle, neden aldattın beni?
Yaşadığını varsaymaya çalışıyorum ama olmuyor bir türlü işte.
Bu ani, bu kararlı, bu habersiz terkediş sana hiç yakışmadı ki!
…
Günler geçecek, küllenecek acın; acın hafifleyecek zamanla, tıpkı her acı gibi.
Şimdi üzgünüm, bitkinim, yüreğim talan, yüreğim yangın yeri…
Söylemek için erken belki de geç, bilemem ki;
“Çok özledim ben seni!”