Diyorlarmış ki; “Tanrı yeryüzünü yaratırken cennetten bir damla düştü ve Ohri Gölü oldu…”
Evet, cennetten bir damla düşmüş, ama bir damla değil cennet yağmurları düşmüş Ohri’ye…
3 gündür Ohri’deyim ve gerçekten de cennetteyim. Balkanların en eski, en derin ve bence en güzel gölü olan Ohri Gölü ve çevresi,1979 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Mirasları listesine alınmış.
Gelmeden önce edindiğim bilgilerle Balkanlar’ın(Makedonya) bu bölgesinin harikulade olduğunu öğrenmiştim.
Ancak Kuzey İtalya’daki Como, Lecco, Garda gölleri ve çevresine aşık olan bendeniz, Ohri Gölü’nden bu kadar etkileyeceğimi hiç mi hiç tahmin etmemiştim.
Öyle ki, günlerdir, gördüğüm manzaralar karşısında an geliyor dilim tutuluyor, an geliyor gözlerim doluyor.
Nasıl olmasın?
Gün bitince dağların ardına çekilen ama çekilmeden önce, uyuyan suları tutuşturuveren Güneş beni benden alıyor mesela…
”Su yanmaz” diye bilirdim ben, yanılmışım; su yanarmış…Güneş, suyu yakarmış hem de kıpkızıl, hem de kor, kor ve bulutları da yakarmış, gökyüzünü de…
Hele tam ateşini alıp başka ülkelere doğru gözden kaybolurken Güneş, karşıdaki yeşil dağların ardından Ay çıkıveriyor ya ışık ışık, şıkır şıkır ve bırakıp kendini gölün serin sularına yıkanıp,taranıyor ya bir güzel…
Sonra tekrar yukarı çıkıp sudaki aksine bakıyor ve kendi güzelliğinden gözleri kamaşıyor ya Ay’ın hani…
Ve bir tarafta lacivert, diğer tarafta kırmızıya bulanan gökyüzünden birer birer göle düşen yıldızlar...
Struga Kasabası’nda, Ohri Gölü’nden çıkıp, coşkuyla Makedonya topraklarını sulamaya giden o muazzam Kara Drim nehri…
Sv.Naum ‘da Galiçya Dağları’ndan gelip hızla Ohri Gölü’ne akan o billur nehir, nehirde yüzen balıklar, ortalıkta gezinen sincaplar, kuyruk tüylerini açarak aramızda gezinen tavus kuşları, bülbül sesleriyle yankılanan Galiçya Ormanları…
Ve Galiçya Dağları’nın zirvesinden Ohri Gölü’nü seyretmenin hazzı…
Gecikmişim buralara, ama geçte olsa iyi ki gelmişim…
Bir daha gelme şansım olur mu bilmem?
En iyisi artık susmak…
*****